SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

HUDUD BAHSİ

<< 4408 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِي حَيْوَةُ بْنُ شُرَيْحٍ عَنْ عَيَّاشِ بْنِ عَبَّاسٍ الْقِتْبَانِيِّ عَنْ شِيَيْمِ بْنِ بَيْتَانَ وَيَزِيدَ بْنِ صُبْحٍ الْأَصْبَحِيِّ عَنْ جُنَادَةَ بْنِ أَبِي أُمَيَّةَ قَالَ كُنَّا مَعَ بُسْرِ بْنِ أَرْطَاةَ فِي الْبَحْرِ فَأُتِيَ بِسَارِقٍ يُقَالُ لَهُ مِصْدَرٌ قَدْ سَرَقَ بُخْتِيَّةً فَقَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لَا تُقْطَعُ الْأَيْدِي فِي السَّفَرِ وَلَوْلَا ذَلِكَ لَقَطَعْتُهُ

 

Cünâde b. Ebi Ümeyye şöyle demiştir;

 

Büsr b. Ertat ile birlikte denizde (yolculuğunda) idik. Büsr'e Mısdar adında birisi getirildi. Dişi bir deve çalmıştı. Büsr:

 

"Rasulullah (s.a.v.)'in "Yolculuk esnasında eller kesilmez" buyurduğunu işittim. Eğer bunu duymasaydım elini keserdim" dedi.

 

 

İzah:

Tirmizi. hudûd; Nesai, katu's-sarik Ahmed b. Hanbel, IV, 181.

 

Tirmizi bu hadis için "hasen garib" demiştir.

 

Metinde "dişi deve" diye terceme ettiğimiz "buhtiyye" kelimesini Hora.san devesi diye açıklayanlar da vardır.

 

Hadisin Tirmizi'deki rivayeti, ""Savaş esnasında eller kesilmez" şeklindedir. Bu ifade, bab ismine daha uygundur.

 

Tıbî, Ebû Davud'un rivayetindeki "Sefer esnasında eller kesilmez" ; sözünü "gazve esnasında eller kesilmez" şeklinde anlamak gerekir," I demiştir.

 

Azizi de Camiussağır Şerhi'nde: "Seferde" kelimesinin "savaş şeferinde" manasında olduğunu söyler.

 

Bu izahlardan sonra Ebû Davûd'taki metnin konu başlığı iîe alakası daha iyi anlaşılmaktadır.

 

Tirmizî, rivayetinin sonundaki ta'lîkda şöyle demektedir:

 

"İçlerinde Evzai'nin de bulunduğu bazı alimler bu görüştedir. Bunlar kendisine had uygulanan şahsın düşmana katılabileceği endişesiyle savaş­ta düşman karşısında had uygulanmayacağını söylerler. Ama devlet başkanı düşman ülkesinden çıkıp dar-ı İslama dönünce suçluya haddi uy­gular. Evzai böyle demiştir."

 

Hattabi'nin bu konu ile ilgili sözleri de şöyledir:

 

"Şayet bu hadis sabit ise, yolculuk esnasında hırsızlık yapandan had­din düştüğü anlaşılmaktadır. Çünkü, orada devlet başkanı yoktur. Emîr ve­ya ordu komutanı vardır. Bazı fakihlere göre ordu komutanı dar-ı harpte hadleri ikame edemez. Ama ordunun başında halife varsa veya emîr, Irak, Şam ve Mısır gibi geniş bir memleketin emîri ise müstesna; o zaman as­keri içerisinde hadleri uygular. Bu Ebû Hanife'nin görüşüdür.

 

Evzâî, askerin komutanı sınırdan dönünceye kadar hırsızın elini kes­mez, dönünce keser demiştir.

 

Fakihlerin çoğunluğu, haddi uygulamak için dar-ı harple dar-ı İslam arasında fark görmezler. İster dar-ı İslamda olsun ister dar-ı harpte ibadet­ler ve farzların vücublanna kail oldukları gibi suç işleyenlere de hadlerin vücubuna kaildirler."

 

Hattabi bu sözleri ile sanki hadisin sıhhatinden endişe ettiğini hissetti­riyor. Münziri de Yahya b. Main'in Busr b. Ertat'ı pek iyi anmadığım bu­nun ona göre Büsr'ün sahabi olmadığına delalet ettiğini söyler.

 

Yine Münziri, bu zatın sahabeliğinde ihtilaf edildiğini, Rasulullah ve­fat ettiğinde iki yaşında olduğunu, kendisinin meşhur haberleri bulundu­ğunu bildirmektedir.

 

Yukarıya aktardığımız nakillerden anlıyoruz ki, içlerinde Evzai ve İmam Azam'ın da bulunduğu bazı alimlere göre savaş esnasında ve dar-ı harpte had uygulanmaz. Azîzî'nin dediğine göre uygulanmama konusun­da hadler arasında fark yoktur. Yani bu hüküm hırsızlık haddine has de­ğildir. Zina haddi, kazf haddi gibi diğer hadler de uygulanmaz. Ancak, Evzai'ye göre, dar-ı İslâm'a döndükten sonra had uygulanır. Hanefi mez­hebine göre dar-ı İslama döndükten sonra da had uygulanmaz. Hidaye'de şöyle denilmektedir: "Bir kimse dar-ı harbte veya dar-ı bağyde zina eder sonra dar-ı İslama gelirse had uygulanmaz. "Hidaye sahibi Hanefi mez­hebinin bu görüşüne Beyhaki'nin rivayet ettiği "Dar-ı harbte had uygu­lanmaz" mealindeki hadisi gösterir. Ayrıca görüşün mantıki izahı da şu­dur: Hadde güdülen gaye, insanları o suçu işlemekten sakındırmaktır. İs­lam Devlet Başkanı 'nin dar-ı harbte velayet yetkisi yoktur. Öyle olunca, orada had uygulamak faydasız olmuştur. Dar-ı İslam'a geldikten sonra da uygulanamaz. Çünkü suç, haddi gerektirir bir vasıfta işlenmemiştir, son­radan haddi gerektirir bir şekle dönüşmez.[Mergnıânî, el-Hidaye, II, 103.]

 

Şayet halife ve büyük şehrin emiri gibi haddi uygulama yetkisini haiz olan kişi ordunun başında olursa, ordugahında haddi gerektiren bir suç iş­leyen kişiye haddi uygular.

 

İster dar-ı İslamda ister dar-ı harbte olsun savaş esnasında da barış es­nasında da had uygulanır, diyen cumhurun delili Ubâde (r.a)'den rivayet edilen şu hadistir: "Allah yolunda yakın ve uzak tüm insanlarla cihad ediniz. Kınayanın kınamasına aldırmayın. Hazarda ve seferde Al­lah'ın hadlerini uygulayın."